"Hiç kimse isteyerek terk etmez köyünü," diyor Antonio, koltuğuna oturmuş geçmişini düşünerek. Sardinya’dan ayrılıp Belçika’ya göç ettiğinde, kendini bir kömür madeninde adeta diri diri gömmüş. Göç ettiği bu yeni ülkeye, her zaman saygıyla bahsettiği Belçika’ya sekiz çocuk vermiş – kendi deyimiyle, “sekiz iyi Belçikalı.” Belgeselci Patric Jean, Avrupa’yı kat ettiği yolculuğunda Antonio gibi birçok insanla tanışıyor. Bu yolculuk, samimi karşılaşmalar ve yürek burkan hikâyelerle dolu. Göç edenler, neden yola çıktıklarını anlatıyorlar; geride bıraktıkları evlerini, dostlarını, ailelerini… Kimi gözyaşlarıyla, kimi kahkahalar eşliğinde. Kamerasını omzuna alan yönetmen, belgeselini Berlin’de başlatıyor. Bir zamanlar kıtayı ikiye bölen ve bugün turistlerin ilgisini çeken duvarın kalıntılarıyla… Ve Ceuta’da tamamlıyor – dikenli tellerle çevrili, hâlâ kaçak göçmenlerin hayatını kaybettiği, demir parmaklıkların üzerine saplandığı bir başka duvarla. Hayatta kalmayı başaranlar ise çoğu zaman hiçbir yiyecek ya da su verilmeden Fas çölüne geri bırakılıyor. Yolculuk boyunca trenle, gemiyle ya da arabayla yapılan geçişler, Amerikalı caz piyanisti Tom McClung’un bestelediği özgün müzikle eşlik ediliyor. Bu müzik, anlatılan acı hikâyeleri küçümsemeden, karakterlerin geçmişlerine duydukları özlemi ve yeni hayatlarına dair burukluklarını derinleştiriyor. Patric Jean’in bu filminde, göç yalnızca fiziksel bir hareket değil; aynı zamanda kimliğe, aidiyete ve insana dair güçlü bir sorgulama.
Süre
118 dakika
|
İzlenme
2,518
|
Yıl
2025
|
Ülke
Güney Kore
|